GIDA TARİHİ
   
  gidatarihi
  Kayısı
 

Kayısı marketlerde bulunan ve sürprizlerle dolu bir meyvedir. Meyve ağacı kadar değişkendir ve hala yanlış bir isme cevap verir. Uzun zamandır kayısıların bir tür erik olduğu düşünülür ve Ermenistan’dan geldiklerine inanılır. Bitki bilimcileri Linneaus’ u Prunus armeniaca diye adlandırarak devam ederler. Kayısılar  Rosaceae ailesinin bir üyesidir.

            Şeftali gibi, kayısı da Çin’ den gelir ve orada 5000 yıl öncesine giden tarihleri vardır ve orada 500 yıllık evcilleştirme onu ehlileştirememiştir. 3000 metrelik yüksekliklere kadar güneşli yamaçlarda mükemmel bir şekilde olgunlaştıkları Tibet, Pencap ve Kuzey Hindistan’ a Çin’ den yayılmıştır. Peki, neden ılıman bölgelerimizde bahçıvanların umutsuzluklarına neden olan güvenilmez bir ekindir? Temelde, iki yıldan birinde, bir meyve ağacı en az bir kez meyve vermelidir, fakat erken gelişen ve bütün umutların bağlandığı çiçeğine güçlü rüzgar ve sert don etkisi zarar verebilir. Kayısı, Akdeniz iklimini, özellikle de, Roussilion bölgesini oldukça sever.

          Kireçli ve taşlı toprağı seven kayısı ağacının diğer düşmanı da kuraklıktır. Tek bir gecede onu büzüştürerek ciddi bir zarar ile ağacın aşılamasını bozabilir. 

         Sıradan bir gübreyi ya da insan gübresini kabul etmez. Gübrenin hacmi dikkatli bir şekilde ayarlanmalıdır ve toprağın doğasına uymalıdır, yıldan yıla farklılık gösterebilen kimyasal analizlerle belirlenmelidir.

        Fransızcada 15. yüzyıla kadar aubercot olan kayısının  isminin tek bir kökeni yoktur  fakat fikirlerin yan yana getirilmesinden oluşan bir birleşimdir. Portekizcede albricoque, İspanyolcada albericoque ve İtalyanca’ da albicocca’ dır. Hepsi Arapça al barqouq ya da al birquq’ dan gelmektedir. İberya adası Endülüs’ ün Arap bahçıvanlarına çok şey borçludur. Arapça kelime “erken olgunlaşan” demektir ve Latince  il yüzyılda yakın doğudan dönen lejyonerler tarafından getirildiklerinde Romalıların kayısıya verdikleri isim olan, erken olgunlaşan meyve anlamına gelen praecox ya da paecoquum  malum (Yunanca praecoxon)dan türemiştir. Yemesi kolay olduğundan aynı zamanda aperitum (kolayca açılan meyve) olarak adlandırılmıştır ve hızlı olgunlaştığından Yunanca nazik anlamına gelen abros ile de ilgisi vardır. Olgun anlamına gelen Latince apricus ile bir yakınlığının olduğu düşüncesi, Fransızca –cot son eki ile birleşen İngilzcedeki Apricot (kayısı) “p” harfine yükseliş vermiştir. Meyve Almancada Aprikose, Rusçada abrikos’ tur. Kayısı Avrupa boyunca yayılıdığında, bütün kapılar Roma’ ya çıkar.

            Kayısı, bu sebeple, dil bilimcilerine ve yetiştiricilerine sıkıntı verir. 1978’ de Roussillon bölgesi yetiştiricileri sorumluluk almaya karar verdiler ve en azından marketlerde taze meyveler için kazanıyor gibi göründüler Bir dizi yanlış hesaplamadan sonra, fazla geliştirilmiş aşılanmalardan oluşan karmaşık türlerin sonucundan kaynaklanan bir hayal kırıklığı olduğuna karar verdiler. Bu aşılanmalar bölgesel topraklara ve iklimlere yetiştikleri şeftali ya da erik suyu ve badem ile çok az bir benzerlik göstermişlerdir.

          Geçmişte, kusursuz bir görünüşün gereksiz olduğuna, parlak renkli, sulu küçük Bulida kayısılarının yaz ortası ve gurur gününden dolayı Fransa’ da bol olduklarına karar verdiler. Roussillon yetiştiricileri yeniden fethederlerse ve bunlardan da önemlisi market zinciri yürütebilirlerse bu tür kayısıların yeniden yetiştirilebileceğine karar verdiler ve bu amaçla çalışmalarına devam ettiler.

           Temmuzun  sonunda, Rivesaltes’ in Gros Roupe kayısısı piyasaya sürülür, ismine rağmen ne çok kırmızıdır ne de suludur. Provence’ nin Polonais ya da Bergeron kayısılarını almak daha iyidir. Renk olarak al turuncudur, güzel kokulu ve suludur.

             Genel bir onay ile Türk ve Yunan kayısıları malatya ve ürgüp diye adlandırılan koyu renkli misket tatlı kayısılardır. Lüks marketlerde taze olarak  bulunur ve sadece en iyi Fransız kayısıları ile marketlerin ekonomilerini arttırmaya yardımcı olmuştur. Bu doğu kökenli kayısılar ana marketleri için kuru ve kristalleştirilmiş kayısılar olarak yapılır ve Orta Doğulu bakkallar marketlerinde onları kasadan satarlar. O kadar tatlılardır ki sadece kurutulduklarında kristalleştirilmiş gibi görünürler. Genellikle şekerlemeciler tarafından kullanılırlar. Kurumuş soluk sarı renkli İran, Avusturalya ve Kaliforniya kayısıları ucuzudur ama bazıları hala pahalıdır. Boyutları bir fiyata işaret eder ama bu lezzetsizliklerinden ziyade asidik tatlarından kaynaklıdır.  

Maalesef  bütün kuru kayısılar (Fransız kayısıları işlemek için uygun olmadığından Fransa’ da böyle bir durum söz konusu değildir.) büyük miktarda sülfür dioksit içerir. Güneşte kurutulmadan önce böceklere karşı koruma oluşturmak için sülfür ile işlemden geçirilirler. Etiket koruyucu E22’ nin eklendiğini gösterir. Çok fazla tüketirseniz, baş ağrınız olabilir ve sindirim problemleri yaşayabilirsiniz, bünyeniz için muhtemelen kötü olabilir: 100 gram (2 Türk kayısısı) günlük beslenme için gereksiz olan 250 kalori içerir.

 

Kayısıların Diyetetik Durumları

          Corneille’ nin yeğeni ve Academie Française ve Londra Rotary Kulübü’nün bir üyesi olan yazar Fontenelle 100 yaşına kadar yaşamıştır. “Gerçeği küçük bir göz yanılması ile karıştırmayan düzenli bir zihnin kadını” olan büyükannesinden kendisine aktarılan bazı kuralları ömrünün uzunluğuna bağlamaktadır. Bu kurallardan biri çok miktarda koruyucu olarak kuru ya da taze kayısı yemektir: “Büyükannesi, günümüzün dağınık kafalı bireyleri ondan daha fazla yararlanmalı diyerek meyveyi soylu bir meyve olarak adlandırmıştır.” 

Fosfor ve magnezyum içeren mineral tuzlar açısından zengin olduğundan altın meyve aslında zihin için oldukça önemlidir. Profesör Delbet kayısının hafıza kapasitesini geliştirdiğini gösteren çalışmalar yayınlamıştır ve aynı zamanda kırmızı kan hücrelerinin sayısını arttırmaktadır.  

          Kayısı, meyveye o güzel turuncu rengini veren Provitamin A ve karaten açısından herhangi bir  meyveden daha zengindir. Meyve olgun, taze ve koyu renkli ise, karaten miktarı oldukça yüksektir; 100 gr. kayısıda bir yetişkinin ihtiyacı duyduğu günlük miktarın neredeyse yarısı olan 2790 IU vardır. Başka bir deyişle, gelişim için iyidir (Bebekler çok nadir yeterli miktarda kayısı tüketirler.),  yara dokusunun değişimini hızlandırır, dana ciğeri kadar etkili bir şekilde kansızlığa karşı koyar (ve hormon ve sülfamid emen bir risk olmaksızın) ve görme kuvvetini arttırır. İçerdiği C vitamini (her 100 gramda 5 ile 10 miligram arası) ile enerji sağlar ve enfeksiyonlara karşı mücadele eder. Vitaminin daha fazlası yenilemeden çok önce olgunlaşmadan toplanmış işlenmemiş meyveden ziyade olgunken toplanmış taze meyve ile yapılmış konservelenmiş kayısı da daha çoktur ve genellikle soğuk bir yerde muhafaza edilir. Bu bir şaşırtıcı gerçektir.

            Profesör Delbet, aynı zamanda, kayısıların, magnezyum, fosfor, kalsiyum, potasyum, sodyum, sülfür, manganez ve diş sağlığı için gerekli olan flüorür gibi bileşimleri ve değerli mineral tuzları içerdiğini gözler önüne sermiştir. 

 
 
  Bugün 16 ziyaretçi (17 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol